GUATEMALA EKSPRES! Dört gün, iki şehir, bir volkan, iki sınır kapısı

Meksika vizemin yine son demleriydi bulunduğum yere en yakın ülke Guatemala’ya en az üç günlük bir ziyaret yapmam gerekiyordu. Başta en yakın sınır olan Carmen Xhan köyüne bisikletle gider dönerim diye düşünürken, en az üç gün Guatemala’da kalmak zorunda olmam vazgeçmeme neden oldu. Omzum mükemmel derecede iyileşmese bile durunamıyordum bir şeyler yapasım vardı.

Daha yolculuğun başında hem bisikletle gezerim hem de gittiğim ülkelerde dağcılarla tanışıp mümkünse civar dağlara çıkış yaparım diye düşünmüştüm. Hemen couchsurfing websitesinde bir iki gruba yazı yazdım. Meksika’daki arama kurtarmacı arkadaşlara haber uçurdum; Guatemala’da tanıdık eş dost var mı diye. Bu arada internetten Tajumulco Volkan çıkışı ile yazılan yazıları okudum. Kısmet, beraber tırmanacak iki kişi buldum ancak son anda ikisinin de işi çıktı. Kafamda tek başına çıkış yapmayı şekillendirmeye başladım. San Cristobal de Las Casas’tan gece otobüsüyle ya Tapachula’ya gidip sınırı geçecektim ya da kaldığım posada’nın çalıştığı tur fırması ile doğrudan Xela’ya gidecektim. Tapachula otobüs fiyatıyla Xela’ya özel transferin fiyatı hemen hemen aynı olunca Xela’ya gitmeye karar verdim. İleride kabul ederlerse bir şekilde gönüllü çalışmak istediğim Quetzeltrekkers isimli NGO’nun da Xela da olması bu kararımı etkiledi.

Özel minibüs geldiğinde tüm koltuklar dolmuş bir tek arka sıra kalmıştı ve ben yol tutması için ilaç içmeyi unutmuştum :(  Kaderime boyun eğdim eğmesine ama benden sonra iki kişi daha binince sol köşeye arka lastiğin üzerine sıkışmıştım. Yirmi kilometre gitttik gitmedik, şöför aracı durdurup tepe bagajına branda çekmeye çıktığında öndeki yedek koltuğu açmasını yoksa kusacağımı söyledim. Öndeki diğer kadıncağız da benimle aynı makus kaderi paylaşmaktaydı. İki bileğinde de yol tutmasını önleyen bileklikler vardı ve kusmayı engelleyici tablet çiğnemişti. Hemen bana da verdi, hatta yeşermeye başladığımda kabarcıklı mineral suyunun tekini de paylaştı. Ancak kafam ısınmıştı ve artık her şey için çok geçti. Aracı durdurup kendimi dışarı zor attım. Midemdeki asidi kusunca azıcık su içip kendime gelmeye çalıştım. Köşedeki dükkana girip iki tane dramamine aldim. Sevinçle yutup dışarı çıktım. Bu arada şöför de lastiklere baktırmak için yaklaşık beş yüz metre ileriye devam etmişti. Yolun aşağısına bir on dakika yürüyünce biraz daha kendime geldim. Yolun bundan sonrası hakkında pek bir fikrim yok, dramamine işe yaramış uykudan kafamı kaldıramaz olmuştum. (yol tutması için kimseye herhangi bir ilaç tavsiye etmiyorum!)

Meksika’da Ciudad Cuauhtemoc sınır kapısına öğlen vardık, varmasına ancak çıkarken ödememiz gereken 295MXN harcı ödemek için bir saat bankada kuyruk bekledik. Aynı araçla Guatemala sınır kapısına yakın mesafeye gelip yürüyerek sınırı geçtik pasaportlarımıza giriş mührünü vurdurup farklı bir araçla yola devam ettik. Ancak arada yakın mesafe geçen ‘chicken bus’ ların yüksek sesli kornalarıyla gözlerimi aralayabiliyordum. Sonunda akşam 6:30’da Xela’ya varabildik. Şöför elimize şehrin haritalarını ve firmasının broşürünü elimize tutuşturduğunda şehrin en ucuz hosteli olan Casa Argentina’nın yerini sorup yola koyuldum. Kimine göre sıçan deliği olarak nitelense bile bir hostele 100GTQ bayılacak halim ve de bütçem yoktu.

Hostelin sahibi Leonel kapıyı açtı, orta halli bir aile işletmesi; çok fazla yatırım yapılmayan, aman aman temiz olmayan bir hostel. Odaya eşyalarımı bırakıp hemen yemek yiyecek bir yer bulmak için kendimi dışarı attım. Leonel’in önerdiği Blue Angel Cafe hem ucuz hem de vejetaryen bir şeyler bulabileceğim bir yermiş ancak gözümün önündeki cafeyi bulamayıp Artisanos diye başka bir dükkana girdim. Biraz pahalı da olsa Tempeh diye bir sandviç ısmarladım. Bir daha aynı sandviçten alacak zamanım olmadığı için çok pişmanım inanılmaz lezzetliydi! Tempeh de neymiş gene böcek mi yiyor diyenler bak hele; tempeh

Neyse çok geç olmadan hostele dönüp çantamı hale yola sokmaya çalıştım. Dağ Kültürü Derneğinden yadigar çok hafif (kendi iç cebine katlanıp minicik olabilen) çantamda yok yoktu. Uyku tulumumu su geçirmez sıkıştırma torbasında olduğu için çıkarıp çantanın altına bir yerlere başladım. Ocak ve tencere esas yer kaplayan malzemelerdi. Yanımda ekstra kıyafet olarak bir don, bir çift çorap, bir yünlü üst içlik ve bir de termal alt içlik vardı. Çantayı bitirip yatağa yattım ama gözüme uyku girecek gibi değil. Bir yanım ne işin var elin dağında yarın sabah erkenden Quetzaltrekkers ile konuş insan evladı gibi onlarla tırman derken diğer yanım hayır onca lüzumsuz şeyi pes etmek için taşımadın yarın gidip rotaya bakarsın bulamazsan tırmanamazsın bulursan ne ala demekteydi. Quetzaltrekkers ilerde kabul ederlerse gönüllü olarak çalışmak istediğim bir NGO. Gönüllülerin turistler için çeşitli volkanlara düzenlediği trekkingler ve bağışlar sayesinde sokak çocuklarına eğitim ve barınacak yer sağlayan bir oluşum. Ofisleri de Casa Argentina’nın arka bahçesinde ama tabii ben tabelayı görene kadar saat akşam 9:00 olmuştu.

Sabah erkenden kalkamadım tabii sabah 6:00 gibi hostelden çıktım karşı köşeden ilk chicken bus’ıma atlayıp dogru Minerva Terminaline yollandım. ‘Chicken Bus’ Guatemala içinde yakın-orta-uzak mesafe yolcu taşıyan ikinci sınıf otobüsler. Neden adı ‘tavuk otobüsü’ derseniz tavuk, keçi, insan aklına ne gelirse bir arada yolculuk yaptığından sanırım buraya ilk gelen ‘gringolar’ böyle bir lakap takmış. Hani Amerikan filmlerinden aşina olduğumuz turuncu okul servisleri burada hattına göre inanılmaz güzel, canlı renklerle süslenip boyanmışlar ve ikinci sınıf otobüs olarak Guatemala’yı arşınlıyorlar.

nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.comRomantik tanımı haricinde mantık çerçevesindeki tanımı için; hayvanın evladı gibi hızlı giden, o korkunç virajları dönerken şerit değiştiren, aşırı yüksek sesle cumbria çalınan veya film oynatılan, akşam saatinde binilen 123T’den, sabah 6:00 haydarpaşa treninden bile daha kalabalık olan ama bir yerlere gidebilmek için mecbur olduğun yegane araç diyebilirim.

Minerva Terminali kocaman halk pazarının arkasında konuşlandığından daldım pazara. Pazarda da yok yok, meyvesinden sebzesine, kıyafetten ıvır zıvıra her şey var. San Marcos’a gitmek için ufak beyaz minibüse atladım. Yolculuk yaklaşık bir buçuk bilemedin iki saat sürdü. San Marcos fazla gelişmemiş ama temel ihtiyaçları bulabileceğin ufak bir şehir. Bir iki sorduktan sonra ilerde bir market olduğunu öğrenip hemen dağda lazım olacak yiyecek ve suyu temin ettim. Önce kalacak yer bakmayacak kadar salak bir insan olmamı ise neye ve kime borçlu olduğumu ise bilmiyorum. Gecesi 40GTQ’ya market ile terminal arasındaki otelimsiye attım kapağı. Az yürüyeyim internet kafe filan bakayım diye çıktığımdaysa 40GTQ’ya daha aydınlık daha düzgün bir otel buldum ama iş işten geçmişti.

İnternette sadece www.summitpost.org sitesinde Llano de la Guardia ve kısa güney rotasından çıkışını okumuş, notlar almıştım. Bu kendibaşlarına çıkanlar erkekti, hırsızlık ve rotanın zor bulunması konsuunda da uyarıda bulunuyorlardı. Hatta bir tanesi ‘kara mayınları olduğuna dair söylentiler var’ şeklinde uyarıyı bambaşka boyutlara taşımıştı. Başka bir blogda rotanın daha ayrıntılı tarıfini buldum. Hepi topu 6 km yürüyecektim ve 1000 metre irtifa alacaktım. Ancak rotanın çok zor bulunduğuna dair uyarılar burada da vardı. Hatta rotayı bulamadıkları için Quetzaltrekkers ile çıkmışlardı. İyi kötü bütün notlarımı toparlayıp kaldığım hospedaje’ye geri dönüp çantamı organize ettim. Bir yandan da ocağı epeydir kullanmadığım için bir deneme yapayım dedim. Hay demez olaydım, doğru düzgün yakana kadar canım çıktı. Bir de leş gibi benzin kokuttum her yeri. Vesveseden içim içimi yiye yiye yattım yatmasına ama sokak gürültüsünden ve kafamın içinde öyle mi olacak böyle mi olacak diye düşünmekten ancak geceyarısı sızabildim.

Sabah erkenden kalkıp kahvaltılık aldığım sandvici hüpletip doğruca otobüs terminaline yollandım. Biraz muhabbetten sonra San Sebastian – Tacana otobüslerinin terminalden saat 7:00 gibi kalkacağını ögrendim. Yarım saat kadar oyalanıpgeleni gideni seyrettikten sonra terminalin arka tarafına benim otobüs geldi mi acaba diye bakmak için geçtim. İlk otobüs gelmiş yolcularını bekliyordu. Hemen muavine anlattım dağa çıkacağım ineceğim yeri söyle filan diye sıkı sıkı temih ettikten sonra şöförün arkasındaki ilk sıraya kurulup otobüsün dolmasını bekledim. Üçkağıtçı muavin 5GTQ tutan mesafe için benden 20GTQ aldı almasına da anlayana kadar iş işten geçmişti. Pis herif!

Kazıklanmak bile keyfimi kaçırmamıştı. Rotanın başında kocaman ‘Bienvenidos a Volcán Tajumulco’ tabelasını görmüştüm.

nuzerel@gmail.comParke taş döşeli yolda eşek ölüsü kadar ağır çantamın izin verdiği ölçüde sekerek az ilerdeki bir grup gence doğru seyirttim. Gençler in hemen hepsi San Marcosluydu ve Tajumulco volkanına aynı gün çıkıp inmeyi planladıkları için tüy kadar hafif çantalarla gelmişlerdi. Karşılıklı muz ve bira! ikramından sonra hep beraber yola koluyduk. Sen merak etme rotayı biz sana gösteririz, çok eşyan var, paylaşır taşımana da yardım ederiz diyerek bir kez daha ‘lan kesin evrende beni seven bir güç var!’ diye düşünmeme sebep oldular. Ya da Guatemalalılar misafirperver ve de yardımseverdi.

nuzerel@gmail.comMeksika sınırına yakın diğer volkan Tacana bulutların adasında ada gibi yüzüyordu. Hava ılık, güneşli ve tam dağa çıkış havasıydı. Marttan beri doğaya karışmamış, kamp atamamış benim içim ise içimde sessiz ama çılgınca dans ediyordu!

nuzerel@gmail.comParke taş döşeli yol bitince sağa geniş toprak yola kıvrılınca muhteşem Tajumulco Volkanı dümdüz önümüzde belirdi.

nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.comPatikanın takibi zor kesinlikle değil. Civar yerleşim yerlerinden de dengini sırtına atan bir sürü insan volkana doğru yola koyulduk. Rota orman içlerine doğru kıvrılsa ve volkan az biraz gözden kaybolsa da bu rota kaybedilmesi imkansız bir rota. Tehlikesiz diyemem çünkü doğada yapılan faaliyetlerin hafife alınmaması gerekir ama rota hakkında bulması zor, köylere giden diğer patikalarla karışıyor, çok soğuk (bunu diyenin ocak ayında en az üç gün Çıldır gölünde kalmasına karar verdim) vay efendim soygun tehlikesi olabilir diyenlere de laflar hazırladım!nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.comBir kere civar yerleşim yerlerinden sırtına bağladığı bebeleriyle kadınların da olduğu karma bir grup zirveye 100 metre kala volkanın sırtında günlük dini toplantılarını yapmak için tırmanıyor. Protestan olmalarına ve kiliselerinin de olmasına rağmen geçmişten beri dini toplantılarını dağda yaptıkları için bu geleneği devam ettiriyorlar.

nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.comİkincisi daha kalabalık bir grup çoğunluk San Marcos’tan olmak üzere battaniyesini, çadırını, yemeğini kapan günübirlik veya kamplı volkana çıkıyor. Hemen hepsi de gayet yardımsever, misafirperver, sevimli insanlar. En azından benim tanışıp muhabbet ettiğim herkes böyleydi. Diğer bir grup ise buraya düzenli turlar düzenleyen firmalarla gelen yabancı ve yerli turistlerden oluşuyordu. Bir de kar olmayan dağda ipe girmiş elde kazmalar eğitim yapan dağcılık grubuydu.

Çantam maalesef bu işler için pek uygun olmadığından yürürken epey sıkıntı çektim. Şimdi bunu söylemezsem çok ayıp olur sağ olsun geçlerden biriyle çantaları değiş tokuş ettik. Sabah saat 9:00’da başladığımız yürüyüşümüzü saat 12:30’da zirvede noodle yiyerek kutladık.

nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.comZirve epey rüzgarlı ve soğuk ama en azından benim çıktığım günde öyle kaz tüyü filan gerektirecek bir soğukluk yoktu. Sonrasında yine çıktığımız yolu takip ederek inmek oldu. Diğer rota yazılarında eski radyo istasyonu diye tanımladıkları beton sütunların olduğu alanda bir sürü insan kamp hazırlığına girmişti. 7 Kasım 2012 tarihinde merkezi Pasifik Okyanusu olan depremde San Marcos bina yıkımları ve 39 kişinin ölümüyle epey etkilenmiş. Kocaman kocaman kayalar yuvarlanıp bu muhtemel kamp alanını da biraz dağıtmış. Yine de eski sac plakalar ve getirdikleri battaniyelerle iyi kötü kamp ve piknik alanı oluşturmuşlardı. Ancak Meksikalı erkekler gibi Guatemalalı erkeklerin de çocuk gibi patlangaçlı şeylere aşırı düşkünlüğü uyumaktan başka derdi olmayan beni deli etmeye yetip arttı bile!

İnerken rotanın sağında kalan çam ağaçlıklı ormanda kamp atmaya karar verdim. Beraber çıktığımız gençlerle vedalaştık, onlar inişe devam ettiler. Çok yorgundum ve başım da inanılmaz ağrımaya başlamıştı. Bir yandan da süperötesi mutluydum. İyi ki salak gibi internette yazılanları dinleyip korkmamıştım. Çadırımı kurarken az ötedeki çadırda kalan hanımla muhabbete başladık. Tek başına geldiğim için beni tebrik edip daha yakınımıza kur çadırını diye beni yanlarına davet etti. ‘Şu an başım ağrıyor sabaha ne olur bilemem ama sizinle gündoğumunu seyretmeye gelebilir miyim?’ diye sorunca da ne demek gel tabii cevabını alınca rahatladım. Tulumum, o kadar havalandırmama rağmen sıkıştırma torbasına kaldırdığım için küf küf kokuyordu. Aynı şekilde şişme matımın yüzeyi de rutubetten siyah siyah lekelenmişti. İşe yaramayacaklar ve üşüyeceğim diye epey bir endişenlendim ama boşuna endişelenmişim her zamanki gibi!  Gece başımın ağrısından mı, yükseklikten mi artık neden bilemiyorum feci şekilde miğdem bulanmaya başladı. Dayanamayacak gibi olduğumda ise çıkıp kustum. Tüm çıkardığım lanet olasıca portakaldı. Azıcık aç ve susuz kalınca yediğim portakal miğdem de asit yapmış sanırım bilemiyorum, kusunca rahatladım. Dışarı çıktığım için tekrar ısınmam biraz zaman alsa da sonunda tulumun içindeki tüyler kabardı ve hiç üşümedim.

Sabah saat 5:00’te gün doğmadan çantamda sadece para kesem, fotoğraf makinam, su şişem ve bir tane elmayla tekrar çıktım. Endişem karanlıkta rotayı bulamamktı ama geceleyen herkes karanlıkta kafa fenerleriyle ateş böceği gibi zirveye yönelmişti ve yalnız bile çıksanız rota bulunmayacak gibi değildi. (Bunu kaybolmaya en müsait ben bile diyorsam artık düşün yani!) Henüz güneş doğmadığı için zirve epey soğuktu. Sırtımı büyükçe bir kayaya verip Quetzaltenango’nun çevresindeki volakanlara yüzümü dönüp güneşin doğmasını bekledim.

nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.comGüneş doğunca da az biraz ısınıp kraterin pasifik tarafına doğru dolanıp arka taraftan yine takibi pek de zor olmayan başka bir rotadan çadırlarımızın olduğu alana indik. Çadırımı toparlayıp, bir yandan da ılık suya kırdığım noodle makarnayı yiyip çantamı hazırladım artık aşağı inmek için hazırdım.

nuzerel@gmail.comAralarına katılmama izin veren gruba teşekkür edip kalan son yemeğim olan ikinci elmamı yiye yiye çıktığım rotaya geri döndüm ve aşağı inmeye başladım. Bu sefer yanımda sohbet edecek San Marcos’lu bir abla kardeş vardı. İnişte geniş bir düzlüğe geldiğimizde mola verdiklerinde ben yola tek başına devam ettim. Yolda motokrosçularla karşılaştım.

nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.comOrman ve çayır çimen bittiğinde toprak yolda devam ederken ince toprak ve tabanı eskimiş botlarım ve tabii ki yorgunluktan iki kere düştüm. (gülenlere de laflar hazırladım! ne lafı hazırlayacam ben de güldüm kendime)

nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.comRotayı tamamlayıp San Marcos’a gidecek araç beklemeye başladım derdim aynı gün Xela’ya varmaktı. Çünkü en bi sevdiğim çabuk kuruyan minik mavi havlumu Casa Argentina’nın banyosunda unutmuştum. Yoksa buradan otobüsle Tacana’ya gidip oradan sınırı geçip Tapachula’dan otobüsle San Cristobal’e dönsem yolu epey kısaltmış olacaktım. Şansıma gelen otobüs Xela’ya gidiyordu ama içinde adım atılacak yer kalmamıştı. Koltukların sırt demirlerinde yürüyerek para toplayan muavin muavinlikte nasıl level atlandığının resmen canlı kanıtıydı. Bu otobüsle Xela’ya kadar gitmeme miğdem de bacaklarım da isyan edeceğinden San Marcos’ta indim.

nuzerel@gmail.comYine marullu domatesli sandviçle karnımı doyurup iki tane dramamine içip Xela otobüsüne yollandım.nuzerel@gmail.comBu teyzem de bana Xela’ya kadar yarenlik edip, sonrasında Guatemala City’ye devam etti.

Casa Argentina’ya vardım varmasına ama havlumu bulamadım maalesef. Sıcacık bir duş alıp internet cafeye koşup; dağa çıkıyorum iki güne sesim çıkmazsa ölmüşümdür herhalde dediğim bi şekil üs belirlediğim arkadaşıma hayattayım diye mesaj attım. Benimle geleceklerini söyleyip sonra da gelmekten cayan elemanlar da merak etmiş bi sürü mesaj aman tek başına gitme! Gol atmış Messi şımarıklığıyla ‘ooooooo’ yazmak isterken hepsine benim gibi bi prensese yakışır efendilikle cevap yazdım. Aferin bana!

İnsan bazen kendini kucaklayıp, yanaklarını sıkıp, öpesi gelir ya (yoksa gelmez mi? Ne diyosun ağzında geveleme? – Çok yazdın kim okuyacak diyorum! Sanane be salak! okunur çok heyecanlı! Buruşturma yüzünü!) işte tam da böyle hissederek mışıl mışıl uykuya daldım. Sabah daha erken kalksam fena olmayacaktı ama yorgunluktan ancak 6:00’da kalkıp hazırlanıp, kahvaltı edecek yer bulmak için yola çıkabildim. Malum bugün günlerden pazardı ve latin amerikalıların hem de pazar günü dükkan açtıkları pek görülmemişti. Kahvaltı edecek yer buldum ve sadece sıcak yulafın fotoğrafını çekebildim. Esas kahvaltı tabağının fotoğrafını çekmek aklıma geldiğinde yarısını çoktan yemiştim.nuzerel@gmail.comİki yumurta, dört kaşık pilav, minik bir tas siyah fasulye, tortilla, minik yuvarlak ekmekten ve tabii ki kahveden oluşan kahvaltımı bitirip üzerine bir tane dramamine yutup (ilaç önermiyorum ama yollara benim ilaçsız dayanmam mümkün değil! bisikletin gözünü yiyeyim)minibüsle yine Minerva Terminaline gittim. Halk pazarının içinden geçerken bu sefer köşede saçma sapan bi itiş kakış bir sıkışıklık oldu. Genç yaşlı kadın erkek demeden birbirimizi ite kaka yolumuzda ilerledik. Sıkışıklıktan kendimi kurtardığımda sağda dizimin az üzerindeki cebi açıp 50MXN ve notlarımı yürüttüklerini fark ettim. Neyseki pasaport ve paralarımın büyük kısmını taşıdığım küçük çantayı belime bağlayıp içliğimin içinde tutmayı akıl etmiştim. Terminale ulaştığımda saat sanırım 10:00’a geliyordu. Sınır şehri olan La Mesilla’ya gideceğimi söylediğim muavinlerden biri gel benle deyince peşine takılıp otobüse atladım. Bu otobüslere neden ‘tavuk otobüsü’ diye isim takıldığının kanıtı bir leğen dolusu tavuğun ise fotosunu çekemeyecek kadar üşengeç olduğum için yarıca çok özür dilerim. (evet ya çok lazımdı tavuk fotosu bir o eksik) Daha önceden fiyatlarını sorduğum için muavine 40GTQ verdim ve La Mesilla’ya gideceğimi belirttim yine. Ancak otobüs Huehuetenango isimli şehre varınca şöför ne bekliyorsun insene bacım diye çemkirdi. Ben anlamam arkadaş La Mesilla’ya kadar ücret ödemişim oraya gidecem diye tutturunca para ödediğim muavine ıslık çaldı. Burada enteresan bir ıslık dili de var. Meksika’dakinden epey gelişmiş. Muavinin peşine takılıp otobüs değiştirdim ama bir yandan da biletim yok bak bir daha para isterlerse ödemem diye de söyleniyorum.

nuzerel@gmail.comDerken otobüs doldu ve yola çıktık başka bi muavin para toplamaya başladı bana sıra gelince ‘ben taa Xela’da 40GTQ ödemişim’ dedim ama muavin ‘bana ödemedin’ diye itiraz edince ‘benim problemim değil arkadaşım ben paramı ödemişim’ diye diklenince bütün ötübüste gülen gözler kırık ispanyolcasıyla muavine posta koymaya çalışan ‘gringa’ya çevrildi. Meğer bu muavin olacak piçler yerli yabancı herkesi kazıklama derdinde. Şöföre, bir kişi ödedim diyo ödemiyo diye sorunca şöför haberim var dedi de yakamdan düştü. Yolculuğun devamı yarı baygın, yarı uyuyarak geçtiğinden pek anlatacak bi şey yok. (– oh çok şükür anlatma artık yeter!)

La Mesilla’da terminale vardığımda 5GTQ’ya minik motorsikletten bozma tuktuk denen araca binip sınıra kadar gittim. Yürüyerek sanırım pazarın içinden 15 dakika filan sürerdi. Arka taraftan Meksika tarafına geçtiğimiz için bir an ne taraftayım Meksika ne taraf Guatemala ne taraf diye kısa süreli kafa karışıklığından sonra Guatemala sınırında pasaporta çıkış kaşesi vurdurup Meksika tarafına geçip yürümeye başladım. (Bi de dağa çıktım düz yerde yönünü şaşırmış salak!) Meksika tarafında maalesef giriş kaşesi vuracak göçmenlik ofisi epey uzakta yürüyerek nereden baksan bir saat sürer dolayısıyla atladım bir ‘collectivo’ denilen minibüse, sınırda işim 10 dakikadan fazla tutmadı ama tam da ofisin önüne koca bir panayır kurulmuş. Atlıkarıncadan tut da dönmedolaba yiyecek içecek büfelerine kadar hazırlık yapılmış.

nuzerel@gmail.com nuzerel@gmail.comMecbur yürümeye devam ettim bir 10 metre ilerde Comitan’a giden minibüsleri buldum. Comitan’dan da San Cristobal’e giden minibüslere binip akşam saat 9:30’da sekiz aydır yaşadığım ikinci yuvama geri döndüm.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *