Guadalajara’dan otobüsle Chapala’ya yola çıktım. Oldukça kısa bir mesafe olmasına rağmen gece toplanmaktan uyuyamamıştım otobüs ucuzdu anlayacağın bir sürü bahanem vardı :)
ABD yolculuğumu planlarken www.bikeforums.net üzerinden Cherri ile tanışmıştım ve beni Meksika’da yapacakları tura davet etmişti. Grubun diğer üyeleri Colorado’dan Bill ve Katie çifti ve Tayland’dan Sara idi.
Soldan sağa – Cherri, Bill ve Katie
Bir gün öncesinden Chapala’ya varıp grupla tanıştım, heyecanlıydım.
Soldan sağa Katie, Sara ve ben :) Katie süper bir atlet. Maraton, triatlon derken emekliliğinde de transamerika rotasını bisikletle tek başına tamamlamış, pasifik sahili rotasını ise Sara ile birlikte pedallamış. www.crazyguyonabike.com/katiefarynaz adresinden kendisini takip edebilirsiniz. Eşi Bill ise çok süper bir golf öğretmeni inanmazsanız Brooke Shields’e sorun :) doğum gününde Katie kendisine bisiklet hediye edince turcu oluvermiş. Colorado’da yaşadıklarından, sahil korumadan emekli olduklarından ve tabii spora meraklı olduklarından dağa tepeye alışıklar.
Sara’da emekli olunca almış bisikletini başlamış dünyayı turlamaya
Chapala gölünün etrafından dolanıp güneyinden aşağı doğru iniyoruz. Hava nefis, grup nefis :) Küçük büyük demeden kentlerde bisikletlilere ayrılmış yolları görmek heyecan verici.
En güzel şey yolda durup 20 Pezoya hindistan cevizi almak :) suyunu bitirince meyveyi soyup, dilimleyip acı kırmızı biber ve limonla yemek ise prayslis.
İlk mola yerimiz. Cheri, Bill ve Katie otelde kaldılar. Ben ve Sara ise otelin tam karşısındaki büfenin bahçesine çadır atmak için izin istedik, büfenin sahibi Tony bizi evinde misafir etti.
Soldan sağa – Sara, Katie, Tony, Cherri ve Bill büfenin bahçesindeyiz.
Bu arada akşam karşı otelde aile toplantısına davet edildik.
Tony’nin mutfağındaki sevimli ağaç heykel :)
Ertesi gün sabah Cherri hepimizden erken yola çıkmıştı. Gerçi yolculuğun başında bunu belirtmişti. Sıcaklara fazla dayanamadığından sabahın ilk ışığıyla yola çıkmayı tercih ediyordu. Yolda kendisini yakalamak ümidiyle pedallamaya başladık.
Meksika’da yemekler tek kelimeyle nefis. Küçük bir kasabada öğlen yemeği molası verdik.
Maalesef evdeki hesap çarşıya uymadı. Cherri’yi ikinci gün yakalayamadık. Hava karardığından dolayı bir şekilde bir yerlerde kalmamız gerekiyordu. Bu boş alanı görünce yakınlarından geçen bir aracı durdurup güvenli olup olmadığını sorduk. Güvenli bir şey olmaz dediklerinde de hemen çadırları kurup yemeğe giriştik. Genelde “wild camping” yani kırsalda kamp olayına girişecekseniz ya kasabalardan önce veya kasabalardan sonra kamp atmak en mantıklısı. Böyle kasabanın içinde kamp atmak ise pek nadir.Jiquilpan’dan geçerken bizimle sokakta röpörtaj yapan LA Voz de Michoacan muhabiri.
Bir benzicide ilk kez “gratis” bedava suya rastladık. Meksika’da musluk suyunu kaynatmdan içmek sakıncalı maalesef :(
İkinci gün deliler gibi pedallayarak yine Cherri ile bir şekilde buluşmayı umut ettik ancak kendisi “çok yavaşım, tepeleri sizin gibi aşamam” diyerekten aramızdaki mesafeyi epey açmıştı. Bir bira molası verdik yine hava kararmak üzereydi. 10 -15 km uzakta Cherri’nin kaldığı otele pedallamaya karar verdik. Ancak otelde de pek birlikte vakit geçiremedik :( Sara, Katie ve Bill ile birlikte yemek pişirip otelin avlusunda afiyetle mideye indirdik.
Hedefimiz önce Patzcuaro daha sonra Morelia şehirlerine varmaktı, genellikle 15 nolu karayolunu takip ettik.
Mısır unundan tortilla yapılışı – meksikaya özgü ufak yassı yufka ekmeği –
Zacapu şehrinin eteklerinde artık daha fazla tepe çıkamayacağım için pes ettim ve küçük bir köyde kalmaya karar verdik. Bir şekilde kamp atmamız gerekiyordu. Çat pat ispanyolcamla sağlık ocağının karşısındaki evin hanımından rica minnet bahçelerinde kamp atmak için izin istedim. Çok soğuk, çok soğuk diyerekten izin verdi hatta akşam akşam bize muz bile getirdi. Soğuk mühim değil canım mühim olan yatacak yerimizin olması :) Köpek, horoz, kamyon freni, inek ve eşek sesleri arasında uyumaya çalıştık. Ertesi gün ayrılırken en az 3 çocukları olan ailenin çocuklarına yardım için Bill para vermek istese de almadılar.
Yolda hindistan cevizinden sonra en sevdiğimiz şey meyve tezgahları :) bol acılı ve limonlu meyveleri yedikçe yiyesi geliyor insanın
Ve nihayet Patzcuaro Gölü kıyısındayız. Hemen yemek molası verip balıkları mideye indiriyoruz.
Patzcuara’ya doğru ilerlerken Tzintzuntzan’da Carlos’un evinin bahçesinde kamp attık. Kendisinden Tzintzuntzan Nahuatl dilinde arıkuşu (colibri) anlamına geldiğini öğrendik.
Kamp alanında manzaramız şahaneydi ve internetimiz bile vardı.
Ayrılırken Carlos’a kapıya asması için bir hatıra bıraktık.
Patzcuaro’da Cherri ile tekrar buluştuk ancak kendisi yola sanırım tek başına devam etmeyi tercih edecekti. Grubumuz iki minik gruba bölünmüştü çoktan :( Bizi en çok etkileyen ise rotayı, ülkeyi duracağımız şehirleri hiç çalışmamamızdı. İlk kez Patzcuaro’da bilmeden geçtiğimiz diğer tarihi, arkeolojik yapıları düşünüp üzüldüm. Cherri’yi yakalamaya çalışmaktansa kendi hızımız ve gün ışığına göre kalacağımız şehirleri belirlemeye karar verdik. İspanyolcamız ise berbattı ancak en azından elimde lonely planet’in ispanyolca el kitabı vardı bir şekilde çat pat derdimizi anlatmaya yetiyordu.
Patzcuaro’da yerlilerden kalan piramit ve yontma taşlar (arkeolog arkadaşlara da ayıp oluyo ama aklıma gelmedi adı – taş deyip geçtiğime bakmayın)
Kamp alanında çamaşır keyfi :)Patzcuaro kütüphanesi! Kütüphanelerin hastasıyım söylemiş miydim :) eski tarihi bir kütüphane ve halen kütüphane olarak hizmet vermekte. Bir şekilde kendimi horoz dövüşüne davet ettirmeden Meksika’dan başka ülkeye geçersem çok fena olacak :( Veteriner ve aynı zamanda hayvan dükkanındaki dövüş horozu kutusu! Patzcuaro’da bisikletçi dükkanı, insanın neye ne zaman ihtiyacı olur yoldayken belli olmuyor. Her şehirde de bisikletçi bulmak biraz zor.
Patzcuaro sokaklarından mazaralarla sizi başbaşa bırakayım :)
Casa Los Once Patios – 11 avlulu ev mutlaka görülmesi gereken el sanatları dükkanlarının toplandığı bir mekan.
Patzcuaro’dan sabah ayrılırken üzüntülü haber bizi buluyor. Cherri yolda trafik kazası geçirmiş! çarpışan iki otobüsten fırlayan parça düşmesine sebep olmuş. Bu arada dizi şiştiğinden ve travmatik bir olay olduğundan yasal işlemler bitince taksiyle bir sonraki şehir Morelia’ya gitmeye karar verdiğini Katie’ye bildirince biz de Morelia’ya doğru pedallamaya karar verdik.Pek karışık bir şehir olmasa da bisikletle bugüne kadar ulaştığımız en büyük şehir Morelia’da bisikletçi dükkanını ve kalacağımız hosteli bulmamıza yardım eden ve şimdi adını unuttuğum yakışıklı meksikalı kardeşimiz :)
Börtü böcek yemeğe ilk Morelia’da başladık :) Peynirle doldurulmuş akrep!
Hastaneye götüren, 3. doz Hepatit B aşısı olmama yardımcı olan sevimli Hostel sahibem ve babası :) Morelia’da en uygun fiyatlı, temiz resmen aile hosteli olan Hostal La Casa Azul’da kaldım. Ortada avlusu bulunan eski taş binaydı ve biraz soğuktu ama merkezi, ucuz ve dost canlısıydılar.Ve yine bir pazar günü ve yine ana cadde trafiğe kapatıldı sırf çoluk çocuk, bisikletli, patenli halk sevinsin diye! Türkiye’deki yetkililer duysa ya bu yazılanları :(
Morelia’nın sembollerinden Fuente Las Tarascas ve su kemeri
Bir gece hostelime farklı yoldan giderken bir de ne göreyim Che Guevara’nın öğrenciyken kaldığı yurt kaldığım hostelin tam karşısındaymış. Plaza de Armas sabahın ilk ışıklarında. Cherri ve Sara Morelia’da kalmaya karar vermişlerdi. Böyle tuhaf bir günce oldu maalesef :( mışlı mişli geçmişlerle çünkü benimle hiçbir şekilde konuşmadı. Sara’nın Cherri ile kalması iyi oldu, kazadan sonra sağlık problemi yaşarsa yanında birinin olması mantıklıydı.
Bill, Katie ve Ben yolumuza devam etmeye karar verdik. Pazar günü meydanda bize rota hakkında ayaküstü bilgi veren, Morelia’dan hangi ana yolu takip ederek çıkmamız gerektiğini belirten, bisikletçi John George Heatley ve Analaura Tejada’ya teşekkürler. Sayelerinde rotamızı Oaxaca’ya çevirdik. Dağlık bir bölgeydi ama olsundu :) Yol boyu durmamız gereken tarihi ve arkeolojik yerleri kısaca not aldık.
12 – 21 Ocak arası Chapala’dan Morelia’ya pedalladık. Morelia’dan Mexico City’ye, Mexico City’den Puebla’ya ve Puebla’dan Oaxaca’ya bir ayı devirdik. Şu an Oaxaca’dayım. Her şehir ayrı güzel ama Oaxaca bambaşka! az sonra gidip çok yaşlı 1600 yaşını devirmiş koca bir servi ile tanışacağım.
Elif Hanım merhaba, picasaweb e fotoğraf yüklerken nasıl olduysa bir anda kendimi Google+ ta buldum. Sizin fotoğrafınızı görünce de blogunuza ulaştım. Bizlerden çok uzaklarda bambaşka bir coğrafyada pedal çeviriyorsunuz. Geçen baharda Ballıkayalarda karşılaştığımızda Amerika gezinizden söz etmiştiniz. Bu arzunuzu gerçekleştirdiğiniz için sizin adınıza çok sevindim. Yolunuz açık olsun. :)
Teşekkürler Orhan Bey :)