Mike ile sabah erkenden yola çıkıp Lanquin’e giden minibüslerin durağına vardık. Sabah 6:00’da gelmesi gereken dolmuş sanırım yarım saatten fazla rötarlı geldi. Lanquin’den sonrası toprak yol olduğundan ve omzum hala ağrıdığından bisikletsizdik. Böyle de insan kendini bir garip hissediyor.
Harika bir sabah, Cobán – duvar dibindeki çocuk keçisiyle gezip süt satıyor :)
Lanquin’e vardığımızda dolmuş bizi Hostal Oasis’e yakın yerde indirdi. Kamp ücreti en düşük olduğu için burayı seçmiştik. Hostel ve kamp alanı gayet temizdi. Özellikle Lanquin nehrinin yanı başımızda usul usul akması çok güzeldi.
Çadırımı kurduktan sonra Mike ile şehre yürüdük. Minicik bir yer, bir iki kiliseydi sokak fotoğrafıydı derken en sevdiğimiz yiyeceğe rastladık. Chocobanano o/ Muzu komple soyup bir ucuna tahta çubuk sokup buzlukta donduruyorlar. Çıkarıp sıcak çukulata sosuna ve dövülmüş fıstığa batırıyorlar ve bir daha donduruyorlar. Çocuk gibi önce birer tane aldık. yolda benimkinin bir ucu kırılıp düşünce dayanamayıp birer tane daha aldık, bu sefer düşmedi ama aklımız hala chocbananoda kaldığından üçüncü kez gittiğimizde dükkandaki kız halimize epey bir güldü.
Chocobananoları bitirince hostele doğru yürürken aklıma bahsettikleri yarasa mağarası geldi. Rehber filan almadan 30 QTZ bayıldık ve mağaraya yollandık. Salak gibi kafa fenerimin de pilleri zayıflamıştı ve iyi aydnlatmıyordu. Yine de büyük bir keyifle mağarada dolaştık. Mağaranın dibine doğru feneri de kapatıp öyle karanlığın içinde bekledik. Akşam 6:00 olunca da mağara girişine oturup dışarı çıkan yarasaları izledik. Bir tanesi kafama yakın uçunca artık geri dönme zamanımız gelmişti.
Hostele döndüğümüzde ise büyük sürpriz ‘iki Türk hem de iki güzel ve genç kadın’ ile tanıştım. O da yetmezmiş gibi Elif (ortadaki siyah tişörtlü) hem adaşım hem de Gürkan’ın (Gürkan Genç) arkadaşı çıktı.
Ertesi gün dünya harikası ve ulusal değer kabul edilen Semuc Champey’i gezdik. Dağdan inen Cahabón nehri kireçtaşı kayaları oyup şekillendirmiş. Bazı yerlerde alttan akıyor görünmüyor bile üstte ise 300 metrelik doğal bir köprünün yanı sıra bir sürü turkuaz renkli doğal havuzdan sadece bir kaç kare koyabildim. Tahmin edeceğeniz üzere havuzdan havuza atlarken fotoğraf makinasını alamadım yanıma.
Coban’a geri dönüp Guatemala City’ye otobüsle gitmeye karar verdik. Yine otobüsün tepesinde bisikleti öyle bağlama, üzerine eşya koyma diye laf anlatmak zorunda kaldım.
Meksikalı arama kurtarmacı arkadasımın yine arama kurtarmacı, paramedik olan arkadaşı bizi minik arabasıyla gelip gardan aldı. Maalesef elimde belge yok ama iki bisiklet 9 çanta ve 2 kişi arabaya sığdık. akşamına Nestor’un babasının doğumgününü kutladık. Üzerimize o kadar titrediler ki kendi başımıza Guatemala City’ye gidemedik. Dinlenip, bisikletlerin zincirini filan temizledik. Alt çenemdeki köprüm çıktı. Artık nedir benim bu diş problemim diye sorgulamıyorum, alıştım. Nestor’un evi Antigua rotasına çok yakın olduğundan nispeten kolayca karayoluna çıkıp yollara düştük.
Antigua’ya varmadan hemen önce Santa Lucia Milpas Altas şehrinde bir ihtimal internet vardır, kahve internet işini çözeriz diye McDonalds’da mola verdik. Evet McDonald’s ve görece hiç de turistik olmayan minik bir şehirde baklava bulmak inanın hiç aklıma gelmezdi. Sormamıza rağmen neden baklava sattıklarına dair doğru düzgün bir açıklama alamadık. Yediğim en kötü baklavaydı bu arada. Artık ne bekliyorsam.
Antigua epey turistik bir yer ondan sebep her şey çok pahalı ama imdadımıza yine itfaiye yetişti. Nestor’un arkadaşı şef Edwin de Lion izinli de olsa itfaiye bizi kabul etti. Bu arada Şilili bisikletçi Matias ile hemen kaynaştık. Aklına gelecek her işi (hamallık, temizlik vs) yaparak dolaşan Matias ateş dansını öğrenmiş yaklaşık üç ay önce ve sokakta dans ederek para kazanıp gezmeye devam ediyor.
Biz ‘ayh çantam şu mu olsun bu mu olsun’ diye marka düşünürken Matias boş plastik yumuşatıcı bidonlarından 100% su geçirmez çantalarını kendisi yapmış. Bisikletin yüklü halini hayal edemezsiniz. Müzik için amplifikatör, uçlarını yakıp dans ettiği uzun demir çubuklar, 90 kilo yük taşıyor dağ bayır demeden. Yolun açık olsun Matias :)
Antigua, temiz havası, adım başı tarihi binası ile bana San Cristobal de las Casas’ı hatırlattı. Tek farkı en güzelinden volkanlar ile çevrili olmasıydı.
Bir başka güzellik ise bu pek tatlı portekiz çift ile yeniden buluşmam oldu. Bu kadar güzel gezen, bu kadar gözlerinin içi gülen ve bir o kadar da güzel ve ayrıntılı yazan dostlar. Bir takım sağlık sorunlarından dolayı Portekiz’e geri dönmek zorunda kaldılar. Onlar için hüzünlü ama Portekiz için güzel oldu. Hiç aklında yokken insanın Portekiz’e gidesi geliyor. Yazılarını şuradan takip edebilirsiniz ‘lunaguava‘
Antigua’dan kapı tokmakları ve kaldırım detayları :)
Bisiklet ve pizza dükkanı
Baharat ve doğal ürünler dükkanı – Aklıma sadece Emel geliyor bu dükanı düşündükçe umarım daha da güzeli senin olur.
Eski ama halen çalışır durumda benzin pompaları
Şehri ve Volkan Agua’yı görebileceğimiz meşhur tepeden görüntüler
Botlarımın yanları açıldığından tamire verdim. Küçüktür diye düşündüğüm market koca bir labirentmiş. Neyseki hem ayakkabı tamircisinin yerini hem de ucuz meyve suyu alacağımız dükkanın yerini bulabildim.
Antigua Gönüllü İtfaiyecileri bizi 4 gün misafir ettiler sağ olsunlar :)
Antigua’dan güzel bir günde yola çıktık sınıra varmadan bir benzincide kamp attık.
Ertesi gün müthiş göl manzarasına karşı ‘carambola’ meyve suyunu yudumlayıp Guatemala’daki son kahvaltımızı yaptık.
Guatemala – El Salvador sınırı, tırcıların sonsuz bekleyişleri.
Güncel durum – tembelliğim geçmek bilmiyor ama idare edin. yazıların devamı kısa sürede gelecek. Komple orta amerikayı geçtim bitirdim. El Salvador’da ciğerlerim ön farımı kaybettim. Hala yerine yenisini koyamadım :/ Nikaragua’da Dengue Ateşi geçirdim. Şu an iyiyim. Panama’da da GPS’imi kaybettim. Önce Mike ile beraber pedalladım sonra gruba Alain dahil oldu. Yaklaşık iki ay birlikte pedalladıktan sonra Panama’da Mike’tan Kolombiya’da alain’dan ayrıldım. Yine tek başına yollardayım.