Ekvator Notları II Chimborazo – El Tambo

Blog sayfası arkadaşım David Bell’in uzun uğraşları sayesinde düzeldi. Facebook sayfasındaki notları buraya aldım

Efendiiim, düştük Ambato’dan yollara. Yolumuz via Flores üzerinden dünyanın merkezinden en yüksek dağ olan Chimborazo Volkanı. Nasıl güzel bir yol size anlatmam mümkün değil! Bir kaç kilometre sonra şehrin kakafonisinden ve trafiğinden uzakta tek gidiş gelişli mükemmel bir yol.

 

rampa bitiminde püskevit ve kolayla bekleyen birinin olması priceless

Tabii bu mükemmel yol da sonuçta hafif hafif bize rampa tırmandırmaya başladı ama olsundu çünkü varacağımız yer Aguas Termales yani Termal Havuzlar bize güç verdi. Az biraz yağmura yakalansak da kapanmadan hemen önce Termal Havuzlara varmıştık. Koca havuzu bize bırakıp üzerimize giriş kapısını kilitleyip ayrıldılar. Bir iki dükkan sahibi haricinde kimsecikler kalmamıştı. 46 derecelik havuzda karnımız iyice acıkana, derimiz buruşana kadar kaldık sonra hemen yandaki yarı kapalı alanda kampımızı attık. Cuchumelo delisi damlara çatılara çıkıp kendince eğlendi.

 

47 derecelık havuz keyfi!

 

kamp alanımız ve bir güvenlik önlemi olarak tencere :)

Kamp ve Havuz fotosu için Ersin Uyanık’a teşekkürler kendisinin bikinili fotoğrafları ve maceraları için çekinmeden tıklayınız. Başka Yollar

 

Chimborazo’ya kestirme yol ararken :)
 
 
 

 

hava buz buz
 
Neyse efenim bundan sonra yolumuz ine çıka Chimborazo’ya kadar devam etti. Cuchumelo’nun ikinci Ulusal Parkı. Park kapandıktan sonra vardığımız için görevli biraz mırın kırın ettikten sonra kamp atmamız için bizi içeri aldı. Akşam müze girişinde yarı kapalı alanda çadır kurmadan uyuyayım desem de nafile ayaklarım hiç ısınmadığı için dayanamadım kalkıp karanlıkta çadırı kurup Cuchumelo’mu da yanıma aldım. Yarım saate ayaklarım ısındı.
 
bina girişindeki kamp yerimiz

 

sabah sisinde ulusal parka giriş binası

 

Chimborazo uyanıyor

Sabah bir gün önce güneşten yanan yüzüm iyice şişmişti akşam doğru dürüst ısınmadığımdan yukarı çıkacak ve aynı gün inecek gücü kendimde bulamayınca Ersin ile yine yolları ayırdık. Ben aşağı inmeye başladım zaten neredeyse Colta Gölüne kadar iniş vardı. Aslında bir kaç metre inince epey pişman oldum ama geri çıkmaktansa inişe devam ettim. Bu arada Ersin’de yukarı vardığında geç olduğundan ve tabii ki Chimborazo yüzünü gösterdiğinden ilk refugio’da 4850 metrede kamp atmış.

Chimborazo ve Frankie

 

Ekvator’daki en eski kiliselerden bir tanesi
 
Colta Gölü kenarında kamp

 

kamp manzarası Chimborazo
  
Akşam deliler gibi etrafta koşturan Cuchumelo bir ara sırılsıklam döndü. Sanırım kuş peşinde düşmüş göle veya su birikintisine kim bilir. İyice yalanıp kuruyup geri geldi uyumaya. Sabah kahvaltı etmeden sepetine koyayım dedim girmek istemeyince de ısrar etmedim bıraktım oynasın. Ama zilli yanına kamp attığımız boş evin altındaki kayıkhane vari yere girip saklandı. Camlar tepede ve demirli olduğundan girmem mümkün değil. Çağırdım çağırdım gelmedi. Yükledim bisikleti çıktım yukarıdaki bakkal dükkanına, anahtar sormaya. Köyün yöneticisini yoldan çeviren bakkal sahibiyle indik tekrar aşağı ama anahtar olmayınca pek de bir şey yapamadık. Derken gölden su çeken tanker sürücüsü uzun bir tahta sopayla pencereden uzanıp kapının sürgüsünü açıverdi. İçeri girip eski püskü bir botun arkasına saklanan Cuchu’yu çıkarıp yola devam ettim.

 

Cuchu’nun kurtarıcıları
 
Tabii günün en değrli sabah saatlerini kaybettim sabah 9:00 da ancak teker dönebildi. Çok harika köy manzaraları eşliğinde Alausi’ye devam ettim.
 
upuzun Alausi çıkışından sonraki manzara
 
Alausi şehrine vardığımda baktım ki şehir aşağıda inmeden motorlu iki kişiye İtfaiyenin yerini sordum baktım ufak tefek bir bina. Şehrin çıkışındaki pembe bina ucuz misafirhaneymiş hemen gittim konuştum, kalacağım ama internet yok. Bi yoldaki benzinciye gidip internete gireyim geleceğim dedim. Ama akşam sıcak banyo ve yatak hayal oldu. Resepsiyondaki adam çekmiş gitmiş bekle allah gelmez. En sonunda dayanamadım benzinciye geri dönüp lokantanın yan tarafına attım kampımı.
 
  
Alausi yolundan manzaralar
 
 
Alausi şehir mezarlığı

 

Ertesi gün upuzun bir tırmanış ile Chunchi’ye doğru yola koyuldum. Sisler içinde Chunchi’ye varıp soluğu itfaiyede aldım. Sağ olsunlar salonlarında bize kalacak yer verdiler. Cuchu kaçmasın diye kapıyı da kapatmayı unutmadılar.
 
 
Ne zaman memleket hasreti çeksem memleket sis olur, duman olur kokusuyla bana gelir. Bilen bilir İstanbullu olmama rağmen memleket deyince aklıma düşen Doğu Karadeniz başkası değil.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ne hikmetse Chunchi’de hiç fotoğraf çekmemişim. İtfaiyede dinlendikten sonra ertesi gün yine yollara düştük, rezil ıslak bir günde sırılsıklam Zuhd’a vardım. Burada elle tutulacak hiç bir şey yok belki kamp atabilirim niyetiyle biraz daha devam ettim yakındaki benzinciye ama ne bir dam ne bir yeşillik gördüm. Mecbur Zuhd’a dönüp polisin gösterdiği pazar yeri benzeri üç yanı kapalı betona kurdum çadırı. Donuma kadar ıslağım bu arada, hemen üst baş değiştirdim. Yine duş haram oldu tabii. Cuchu’yu da korka korka saldım. Etraf köpek dolu ve ana yola da yakınız. Neyse ki zilli oynayıp oynayıp geri döndü.
 
 
yolda karşılaştığım kadın bisikletçiler
 
Ertesi gün bulutlu havada yola ve rampalara devam ama her yerden bir köpek fırlıyor. Rampada durunca da binmesi o kadar zorki bisiklete yani en azından bana zor. Yolda çok tatlı iki bisikletçi kadınla karşılaşmak günüme neşe kattı. İlk kez yanında erkek olmayan kadın bisikletçi görmüştüm onlar da! Birbirimizi kucaklayıp şans diledik. Hatta ABD’ye dönersem evlerine davet ettiler ama isimlerini yazdığım defterimi sonradan kaybettim
 
 
  
 
 
 
 
El Tambo’ya da yine ıslak ve üşümüş bir şekilde varıp itfaiyeye kapağı attım. Bütün çamaşırlarımı hemen yıkamaya verdim. Sıcak duş olmayınca duştan vazgeçip koca bir tencere makarna hazırlayıp yemeğe yumuldum. Dışarıda köpekleri olduğundan bir de habire kapıyı açık bıraktıklarından Cuchumelo’yu çok da salamadım maalesef sepetinde oturmak zorunda kaldı. Akşamda salona çadırın için kurup yanıma aldım.
 
 
karnavala hazır itfaiyeciler
 
Ertesi gün saat 10:00 gibi rotayı Ingapirca’ya çevirdim. Yine tırmanış yine rampa ama İnkaların Ekvator’da bıraktığı izleri görmeden geçmek istemediğimden bacaklara kuvvet. Elbette her köşebaşından köpeklerin fırladığı arada karnaval sebebiyle üzerime buz gibi suların atıldığı bir yolculuk oldu.
 
Az sabredin sindire sindire fotolara bakmanız için yeni yazıyla geliyorum
 
 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *