Şöyle veya böyle senelerdir uyuyan, uyutulan, devlet büyüğüne saygıdan susan, etliye sütlüye karışmadan yuvarlanıp giden, böyle böyle etrafındaki zulmü/otorite baskısını görmeyen/kanıksayan/umursamayan bir toplumduk.
Evet ben de evimde, işimde ekmeğimdeydim. Böyle yetiştik. Maalesef biraz korkak ve fazlasıyla apolitik. Sonra ne mi oldu? Şahsen benim hayatıma çok güzel insanlar girdi. Süper ötesi dostlarım oldular. Beraber yiyip içmenin dışında bambaşka hikayeler dinledim. Kendi durduğum yerin dışına çıktım, dostlarımın penceresinden olayları görmeye çalıştım. Aklım yettiğince okudum, dinledim.
Bildiğim kadarıyla Türkiye’de azınlık grubuna girecek bir etnik kökene sahip değilim. (Artvinli olmak için azami çabayı sarfediyorum o apayrı bir mevzu) Belki de sahibim bilemiyorum. Rahmetli babam ve dedem sarışın mavi gözlülerdi. Ama bildiğim kadarıyla ne Balkanlardan göçmüşüz, ne Rusya’dan. İşin aslı çok da umurumda değil olmadı da.
Din desen ben de üç kulhu ve bir elhamdan öteye geçmez. Okudukça, dinledikçe, araştırdıkça din ile ilgili insanın düşünceleri de değişiyor elbette. Ancak din konusu da inanılır olduğu kadarıyla eleştirilebilir de olmalı. Bana göre tamamen vicdani bir karardır inanmak veya inanmamak. Herhangi bir otoritenin dayatmasıyla inanmak veya tam tersi inanmamak her ikisi de kötü.
Velhasıl sevgili günlük ben büyüdüm, akıllandım mı orası şüpheli :) ama farklı düşüncelere, bakış açılarına, duruş, gelişime açık olma, etrafında olup bitene daha bir kulak kabartmaya başlıyorsun büyüdükçe.
Önce güzellikle başladı #direngeziparkı eylemi. Gençler sakin sakin oturma eylemi yapıyorlardı senelerin parkı için.
Ne olduysa otoritenin kibriyle oldu. Dağıtın emriyle, önce çadırlar sonra nice canlar yakıldı. Polis elini vicdanına koyamadı çünkü uzun zamandır vicdanı nerede unutmuştu. Dolayısıyla tüm gücüyle saldırdı. Aklım almıyor, gözlerim inanamıyor ama panzerle insanları ezdiler. Otorite yanlısı diğer sivil insanların göstericilere saldırmasına izin verdiler. O kadar gözleri dönmüştü ki, evlerinde ve sokaktaki diğer vatandaşları da göz ardı ettiler.
Evet bir avuç genç ile başlamıştı. Evet üç beş ağaç için başlamıştı ancak direniş dalga dalga büyüdü. Otoritenin yani şimdiki hükümetin pek çok politik hatası, örtbası, ikiyüzlülüğüne doyan ve taşan halkın direnişine dönüştü.
Tüm dostlarım Taksim’de, Beşiktaş’ta, İzmir’de, Ankara’da ve Türkiye’nin her yerinde direnişte. Tüm kalbimle yanınızdayım, fiziken de yanınızda olmak isterdim heyhat!
Durmayıp direnin dostlarım! Umarım #busivilbirhalkdirenisi olarak kalır. Bugüne kadar her durumda kifayetsiz olan partilerden, kurumlardan medet ummayın. Lütfen ama lütfen bu direniş gelip AKP karşıtlığında tıkanmasın. Türkiye’de bundan önce de özgürlük yoktu, yine nadan, yine duyarsız, yine birbirimizin acısından bihaber günlere geri dönmeyelim. Eğer ne istediğimizi bilirsek hükümette kimin olduğunun önemi olmaz.
Benden çok daha güzel durumu toparlayan sevgili merenbeye bırakıyorum lafı
Merenbeyin son bir kaç saatte twitter’da yazdıklarına kulak verin
– #OccupyGezi’yi AKP karşıtlığından çok “bu ülkede bir şeyler değişmeli” diyen halkın otorite baskısına karşı direnişi olarak görmek gerekli [1].
– Aynı polis 10 yıl önce de türbanlıların karşısında idi: Türkiye’de özgürlük el değiştiren bir ayrıcalık olmaktan çıkmak zorunda [2]
– Halk neyi istediğini net bir şekilde ifade ederse, mecliste kimin olduğunun önemi olmaz: #OccupyGezi manifestosunun vakti geldi de geçiyor [3]
– Sokağı dinle, #OccupyGeziManifestosu altına yaz. Kalemi alıp konsensus bir metin yazmak isteyenlere yol göster [4]
Evet, Türkiye AKP’den kurtulabilir. Fakat bugün sokağın elinde çok daha büyük bir fırsat var!
Türkiye’de özgürlükler AKP’nin gidişine endeksli değil. Türkiye onlardan önce de özgürlüksüz idi, AKP’den sonra da öyle kalabilir. Öte yandan mevzu AKP karşıtlığı noktasında gelip tıkanıyor. Halbuki sokağın verdiği savaş, AKP yandaşlarının da vaktinde muzdarip olduğu otorite ve otorite baskısına karşı.
Oturup her rengin kendisine yer bulduğu bir manifesto yazmak gerekli. Bu ülkenin fikir önderleri kalemi eline almalı, halkın derdini kağıda dökmeli.
[1] https://twitter.com/merenbey/status/340942693578457089
[2] https://twitter.com/merenbey/status/340943237197991937
[3] https://twitter.com/merenbey/status/340946363858681857
[4] https://twitter.com/merenbey/status/340946995235655680
Önemli Not : Fotoğrafları sosyal medyada bulup kullandım. İlk fotoğrafı T24 sitesinden aldım. üçüncü fotoğraf Taksim’de direnen dostlarımdan birine ait. İsimlerini bilemediğim için burada şahsen teşekkür edemediğim, bunları ve benzer fotoğrafları/videoları çekip paylaşan muhabir/fotoğrafçı olan-olmayan herkese canı gönülden teşekkür ederim.
Ayrıca tüm olan bitene sessiz kalan, taraflı yayın yapan Türk medyasına rağmen sesimizi duyan yabancı basında çıkan haberlere buradan ulaşabilirsiniz. Siteyi aynı günde kurup, çevirilerle ayağa kaldıran tüm dostlara teşekkürler.
http://yabancibasindagezi.blogspot.mx/
My dear foreign friends lots of things are happening in Turkey right now. Maybe you have already heard the news about the riots started for a bunch of tree and spread rapidly to the other cities. Here is the link which explains the reason behind the protests.
http://globalvoicesonline.org/2013/06/01/turkey-a-tree-dies-a-nation-rises/
#occupyturkey, #bubirsivildirenis
sayın nuzerel?
Yazınızn özgürlükler iktidara bağlı olmamalı kısmına katılıyorum. Ancak anlatımlarınızda taraflı davrandığınızı ve polisin panzerle insan ezdiği propagandasına yenik düştüğünüzü haatırlatmak isterim. Ayrıca adına direniş dediğiniz ve gerçekte terörist hareketin diğer insanların can ve mal güvenliğini tehdit ettiği ve diğer insanların mallarını talan ve harap ettiklerini yazmamışsınız.
olay ağaçla başlamış olsa da içerdeki maşa azınlıkların kışkırtması ile büyük kitlelere yayılmıştır.
Ayrıca polisin tutumu eskiye göre daha insancıldır. Toplumsal olaylarda polisin silah kullandığı zamanları unutmamak gerekir.
saygılarla
polis şiddetini, eli sopalı ve palalıları da gördük keşke görmez olaydık. gencecik insanların dövülerek hayatlarını kaybettiği, sakat kaldığı şu günlerde evet taraf tutuyorum. tek pişmanlığım fiziken yanlarında olamayışım.
bloğu uzun zamandır biliyordum ama şimdi içimdeki gitme isteğinin en çok depreştiği şu zamanlarda tekrar en başından okumaya başladım. şimdi yıllar önce yazılmış bu şerefli direnişin öyküsünü okumaya başlayacağım ama önce yorumlara bakayım dedim nedense. bu güzel öyküde, haziran direnişinde aktif olarak yer almış biri olarak vandallığın (ki o zamanlar çok meşhurdu bu laf) kitabını polisin yazdığını söyleyebilirim. çok basit bir parantez var. 31 mayıs günü, taksim meydanı girişleri, gezi parkı ve o meydana çıkan tüm sokaklar tutulmuş, polis tarafından yağmur gibi gaz yağıyordu. sabahın 4üne kadar tabiri caizse polisle çatıştık, 2 saat uyudum ve sabah işe gitmek için kalktığımda polis alandan çekilmişti. alanda harap olmuş otobüsler, yanmış arabalar falan… e birader, biz meydana hiç çıkamadık ki? hangi ara yaktık o araçları? safi koyunların gözlerinde haziran direnişimizin itibarını gölgelemek için uygulanmış çeşitli masallar, oyunlar. içinde olduğum için hayatım boyunca gurur duyacağım, her aklıma geldiğinde otoriteye, diktatörlüğe ve polis şiddetine inceden kalaylayacağım ve o günleri anarken her seferinde tüylerimin diken diken olmasını engelleyemediğim bu direnişimizin faydalarını bugün görüyoruz. daha güzel günler de göreceğiz.
sevgiler, selamlar..
uzaktayken en cok gezide olamayisima uzulmustum hala da uzuluyorum :( umarim guzel gunler gorebiliriz.