Oaxaca de Juàrez’den sabah saat 7:00 gibi ayrıldık. Diğer büyük şehirlere nazaran Puerto Escondido’ya uzanan 131 nolu karayolunu bulmamız kolay oldu. Yol üzerinde bir iki ıvır zıvırı tamamlamak için büyük bir markette mola verdik.
Buraya haritayı koymak için epey debelendim ancak beceremedim artık link ile idare edin :)
http://www.mapmyride.com/routes/view/255377089
Neden başka rotalar değil de ille bu rotanın linki diye sorarsanız en sevdiğim rotaydı. Ne çok kolay ne çok zor ancak epey dayanıklılık isteyen çıkışların anlamını yitirdiği, inişlerin ise coşkuyla kucaklandığı bir rota!
Meksika ve Tekila :) yol üzerinde küçük derme çatma bir lokantada herkesin kafası güzeldi. Biz de güzelce karnımızı doyurduk.
Siyah fasulye nefis, tarçınlı kahve (café de olla) ondan nefis.
Böyle ağaçlıklı ana yolda tatlı tatlı ilerliyoruz. Henüz tırmanış başlamadı.
Bisikletle seyahat ederken (ki sanki çok etmişim gibi oldu) durup arada arkama bakmalara doyamıyorum. Vay anasını epey yol gitmişim hezeyanları arasında manzara da genelde çok güzel oluyor.
Eh miğdeler dolu olunca çok da uzağa gidilmiyor. 10-20 kilometrelik bir alanda önce ileride bir bakkaldan ihtiyaçları tazeleyip daha sonra epey bir oraya mı kamp atalım buraya mı şeklinde etraftaki tarla ve çalıları kolaçan ettikten sonra kuytu bir yerde karar kılıyoruz. Yine muhteşem bir gün batımıyla herkes çadırlarına çekilip deliksiz bir uykuya daldık. Bill hariç :( ne yazık ki şişme matında tamir edemediği bir delik olduğundan geceyi rahatsız geçiriyor.
Sonrası nasıl mı dostlar, tırman tırman bitmiyor derecesinde sardırıyoruz rampalara :) Güldüğüme bakmayın benim için epey zorluydu bu tırmanış, küçük viteste yokuş yukarı durup sonra tekrar yola devam etmek yeminle benim harcım değil, neyse ki bir şekil sağda solda keşfettiğim boşluklarda filan durup, dinlenip yola devam etmeyi öğrendim.
Tekila, mezcal ve türevlerinin ana maddesi agave tarlası!(türkçede sabır veya sabır otu olarak biliniyormuş)
Bir günde yine yaklaşık 500 metreye yakın irtifa alıp kaybettiğimizden yolumuzun üzerindeki Villa Sola de Vega adlı kasabada kalmaya karar verdik.
Kaldığımız otelin karşısında meksika usulü karidesleri mideye indirdikten sonra, tekila ve mezcal arasındaki farkı anlamamız için lokanta sahibi bize mezcal ikram etti. Öyle koca bir şişe değil tabii ki bir teklik :)
Hala Oaxaca eyaleti sınırlarındayız ve mezcal buraların yegane içkisi, başka içki çeşitleri olmasına rağmen en iyi mezcal Oaxaca’dan çıkıyor.
Biraz kurt alır mıydınız? Mezcal de tekila gibi kurtlu olabiliyor hatta bu kurtçuklar böyle kurutulup satılıyor.
131 nolu karayolunda kıvrıla büküle Güney Sierra Madre (Sierra Madre del Sur) dağlarını aşıyorduk. Bugün 2150 metrelik geçiş bizi bekliyordu. Yaklaşık 500 metre irtifa kaybedip, 700 metre irtifa kazanacaktık. Tabii bunları net olarak ancak şimdi yazabiliyorum. O zamanlar eh dağ varmış çıkalım, hoop iniş varmış inelim şeklinde göz kararı takılıyorduk.
Sanırım bu karayolunu sevmem biraz da buna bağlı gibi, yani evet biliyorum dağları tepeleri aşacağız ama net bir ölçü yok :) yolların küçük tatlı keşifleri, şakaları filan.
Yine çıkışların bitmek bilmediği bir anda artık dayanamayıp mola verdim, bir şeyler atıştırdım, tuvalet ihtiyacı filan neyse hemen yola koyuldum. Bill ve Katie Colorado’da yaşadıklarından dağlarda rampa çıkmaya çok alışkınlar bense daha çömez sayılırım.
ABD’den ayrılmadan arkadaşların ısrarına dayanamayıp Garmin GPS almıştım (hala kırmamak için kendimi zor tuttuğum için çantalardan birinin en dibine gömdüm) Olan yolu bile gostermekten aciz bir alet :( arada açıp sadece rakım kontrolü yapıyorum. Burada ise manzaradan ve buraya bisikletle gelebilmiş olmanın dayanılmaz hafifliğinden aklımdan uçup gitti.
Eh tabii o kadar güzel çıkışın bir o kadar güzel de inişi olur :)
Çat pat ispanyolcamla öğrendiğim kadarıyla çiftleşsinler diye değil, horoz uçup kaçamasın diye birbirlerine bağlı bir çift. Evliliğin değişik bir versiyonu olsa gerek :)
San Pedro Juchatengo’da (toplam 138 km) ırmak kıyısında şahane bedava kamp atabileceğimiz bir yer bulduk. Duş ve tuvalet vardı ancak işimizi taşıma ve soğuk suyla görmemiz gerekiyordu.
Sabah erkenden yine yollara doküldük her ne kadar sahile yani 0 rakıma doğru ilerlesek de bugün de çıkmamız gereken en az bir 1000 metrelik irtifa vardı.
Evde kullanmadığımız anneanne fincanıyla sütlü kahve keyfi, tadından yenmez :)
Yolda olanın ancak anlayabileceği yarı meditatif ruh halinde memleket özlemi burnumun direğini sızlatırken içimden bir ses sabret diyordu. İstanbulu memleketten saymıyorum, benim için memleket Kaçkarlar :)
Önce gözünü sevdiğim “dumanı” gördüm, sonra memleket kokusu taaa Karadenizden geldi burnuma dayandı, gözlerim yaşardı. Sise doğru ilerlediğimin farkındaydım, daha doğrusu bulutun dağa yanaştığını görmüştüm de bu kadarını beklemiyordum. Doğa bir sevimlilik yapıp memeketi bana getirmişti.
Dördüncü kamp alanımız ise yardımsever bir vatandaşın bahçesi oldu :) o kadar tırmanış ve inişten sonra selemin hali – hani “götümden ter aktı” lafı tam yerini buldu.
189 veya 190 km civarında bir yerlerdeyiz.
Parada las Aguilas – The Eagles’ Stop
Pek manidar kamp alanımızdan erkenden ayrılıyoruz, bugün hedef Puerto Escondido ve tabii ki Pasifik Okyanusu’na atlamak!
Brahma, en sevdiğim inek cinsi. ABD’de ilk karşılaştığımda üçü beşi bir araya gelip çit boyunca beni takip etmişlerdi. Çağırınca bakan ve sizi takip eden tek inek, en azından benim bildiğim :)
Puerto Escondido’ya varmamızı tabii ki dev hindistan cevizi suyuyla kutladık.
Machete kullanan kadın seksiliği! Ben de alıcam kendime bir tane, kamp alanı düzenleme, hindistan cevizi kesmece filan epey lazım.
Puerto Escondido’nun meşhur dev dalgaları ile ünlü Zicatela Sahili (Playa Zicatela)
Sebepsiz bilgi : Hawaii’de marijuana yerine argo “pacololo” kullanılıyormuş.
Bir başka güzel gün batımı! Kendime Zicatela’nın taaa öbür ucunda kalacak ucuz, sevimli ve rahat bir hostel buldum.
En kısa zamanda devamı; Ayrılan Yollar, Puerto Escondido’ya veda ver elini San Cristobal de Las Casas. Bilmeyenler için durum güncellemesi, tembellikten ve bilgisayarımın bozulmasından dolayı yazamadım ama bu hafta tüm yazıları tamamlamayı düşünüyorum. Kolum iyileşti biraz ama kasların yapılanması ve kolumun eski haline gelmesi için fizik tedavim hala devam ediyor. Ve evet hala San Cristobal de Las Casas’tayım.
Eline sağlık Elif, San Cristobal’e varışının hikayesini de merakla bekliyorum (sonunda bildiğim gördüğüm bir yeri anlatacaksın!)
Elif, memleketin Kaçkarlardan selam olsun senin güzel kalbine…Yolun ve bahtın da açık!
ya çok özledim yazılarını.:)hemen sağlığına kavuş ki biz de yeni yazılara kavuşalım.memleket hasretini okurken benim de gözlerim doldu…:(sevgiler